Sevgi dolu gözlerle bakışırdık her zaman
Şimdi bakan gözlerin ne söylüyor neyi var
Yalnızken bile el ele sanki beraber gibi
Kenetlenen parmaklar tutmaz olmuş neyi var
Senle geçen günlerim şimdi kederli gibi
Birşeyler oldu sana söyle bana neyin var
İçim coşar taşardım duyar bana koşardın
Sarılırdık çığlıkla sumuş dilin neyi var
Aşkın önünde kimse duramaz Birileri dikilipte engel olamaz Aşk bu kimse hesapta soramaz Yürek bu dağların efendisidir Dağlar dağlar Uzakta yarim ağlar Size ben ne dedim Yol verin de geçelim dağlar
Pınara varamadınmı Gül koydum almadınmı Seni zalimin oğlu Hiç beni anladınmı Ay doğar ayazlanır Gün doğar beyazlanır O yar beni görünce Hem güler hem nazlanır Bu ne düştür, bu ne düştür Gölgeden güne düştüm Felek muradın olsun Bak nasıl hale düştün
The minute you’re gone I cry the minute you’re gone I die Before you walk out of sight I’m like a child all alone at night I stare into emptiness I’m filled with such loneliness The world goes from right to wrong the minute you’re gone The minute you’re gone I see oh how lonely…
I’m starting to fashion an idea in my head where I would impress you with every single word I said. Would come out insightful, or brave, or smooth, or charming and you’d want to call me.. And I would be there every time you’d need me I’d be there every time… But for now I’ll…
Kapkara gözlerle, yaktın sineden Aşkınla tutuşup, yandım çingenem Ruhumu koparıp, aldın bedenden Uğruna sararıp, soldum çingenem Karanlık gecede, ateşin başında Takınır zilleri, oynar çingenem Savurur saçlarını, esen rüzgarla Bir deli sevdaya, salar çingenem Çingenem, çingenem Kara gözlü çingenem Aşkınla tutuşup Yandım çingenem Çingenem, çingenem Kara gözlü çingenem Uğruna sararıp soldum çingenem
Let me take you on a trip Around the world and back And you won’t have to move You just sit still Now let your mind do the walking And let my body do the talking Let me show you the world in my eyes I’ll take you to the highest mountain To the depths…